Bitmeyen Yazıt Karakterleri III

Gölge Kurdu

Kara Dağ Kurtlarına benzedikleri söylenir.

Onlar kadar iri ve onlar kadar siyah olmaları dışında açıkçası bir benzerlikleri yoktur.

Sürü olarak gezmeyi sevmezler. Sayıları ikiyi geçmez. Eşler birbirlerini ölümüne korur, gözetir.

Bozkır’da, açık alanlarda gözükmezler. Yaşam alanları dağlardır, yüksek kayalıklardır. Bazen ormanlık alanlarda da görüldükleri olur.

Ancak en sevdikleri yerler geçitlerdir. Çünkü Gölgeleri severler. Oralarda yaşarlar. Kurbanlarına oradan saldırırlar.

Gölge Düzleminden hızla çıkıp yakaladıkları yiyeceklerini oraya çekerler. O andan sonra yakaladıkları avın hiç bir şansı yoktur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Taş Kitabelerin Bilinmeyen Tarihi

Onların bir suçu yoktu…
Nasıl olabilirdi ki?
Tanrıların birbirleriyle savaşını onlar başlatmamıştı…
Büyük İsyan Zamanı olanların hiç biri onlar tarafından yapılmamıştı.

İkisi de farklı yerlerde olsalar da inzivadaydılar.
Biri büyükçe bir mağaranın içindeydi. Güneş ışığı görmeden yaşıyordu.
Diğeri Ateş Denizi ardında bir adadaydı. Evindeki Ruhlarla birlikte yaşıyor, kitap okuyordu. Ve bazen de yazıyordu. Hatıralarından uzaklaşmaya çalışıyordu.

Kayra her ikisini de kendi çağırmıştı.

Sorunu çözmemişler miydi?
Elbette ki çözmüşlerdi.

Onüçler Meclisi’nin gelmesi onların suçu değildi.

Onüçler Meclisi’nin Tanrıların güçlerini sınırlandırmaları ise onların suçu hiç değildi. Geleceği görme ve Kader’e hükmetme güçleri ellerinden alınan Tanrılar nasıl da çocuklar gibi ağlamışlardı. Tamam ağlamamışlardı.

Ama belki de yalnız kaldıklarında ağlamışlardı.

İsyan durdurulmuştu. Ama Tanrılar öfkeliydi. Peki kime? Elbette ki o ikisine.

Peki Bukra ve Sangal’ın uyanma alametlerinin başlaması o ikisinin suçu olabilir miydi?

Tabii ki hayır.

Geleceği göremeyen Tanrılar bu savaşın sonunu görebilmesi için kimlerden yardım istemişlerdi?

Onlardan.

Yıldıznameye bakma gücünün bir tek o yaşlı ihtiyarda olması da onun suçu değildi. Ne yapsaydı yani, öğrenmese miydi? Zaten ona bakma cesaretini (ya da aptallığını) ondan başkası gösterebilir miydi? Hayır.

Peki akıllarına gelen fikri Kayra’ya söyleselerdi o kabul eder miydi? Hayır.

Her şeye burunlarını sokan Tanrılardan kaçabilmek için bilinmeyen bir yerde -yedi dağ ve yedi ırmak ruhunun koruduğu; oraya ulaşmak için her biri ile tek tek karşılaşarak geçmek zorunda olunan Mabette yaşayan ve tüm zamanını Kader İpliklerinden Halı dokuyarak geçiren o yaşlı bunaktan sadece bir parça ham iplik isteselerdi; o yaşlı cadı verir miydi? Hayır.

Peki; küçük,küçücük bir parça ipliği çalmaları neden onların suçu oluyordu?

En anlamsız suçlama ise; çalınan o ipliği Ejderha büyüsü ile bir kayaya bağlamalarının sonucunda neler olacağını önceden bilmeleri gerektiği idi.

Nereden bilebilirlerdi ki…

Yaptıkları o büyü ile her şeyi sonsuza kadar değiştireceklerini nereden bilebilirlerdi?

Bilselerdi bunu yaparlar mıydı?

Eskiler Meclisi’nin üyeleri birbirlerine baktılar.

Cevabı hepsi biliyordu…

O ihtiyar Şaman ve yanındaki beyaz kertenkele irisi yine de Kader İpliğini o taşa gömerlerdi.