Kılıçkan
Binkılıç kasabasından çıkan tek kılıç.
Rivayet bu ya, bir kasaba varmış zamanın birinde. Bin kılıç tutan kol yaşarmış bu kasabada.
Yenemezmiş hiçbir ordu bu kolları. Geçilmez, yıkılmaz, yok edilemez olarak nam saldıklarından dolayıdır ki hiçbir fatih cesaret edip saldıramazmış o kasabaya.
Günlerden bir gün o kasabaya Erlik Han’ın döllerinden biri varmış.
“En güçlünüz bana lazım” demiş.
Gülmüş Binkılıç hep bir ağızdan. “Yok ki en iyimiz. Yenişemeyiz biz birbirimizle. O nedendir ki savaşmayız biz birbirimizle” demişler.
Öfkelenmiş Tanrı katında hiçbir önemi olmayan tanrı bozuntusu. Geldiği gibi gecenin içinde kaybolmuş. Kaybolmuş kaybolmasına ama bu kez de Erlik Han’ın dokuz isimsiz kızı kasabaya girmiş onun ardından.
Derler ki; dokuzu da ellerinde bir ip tutarlarmış. İpin ucunda cam bir kâse varmış. Çevirmeye başladıklarında bu kâseleri içlerinden gri bir duman çıkmaya başlamış.
Çevirdikçe çıkmış bu duman. Dokuz kız kasabanın her yerine ellerinde bu kâselerle gitmişler.
Duman her yeri kaplamış.
Dumanı soluyanın gözü dönmüş.
Böylece başlamış savaş Binkılıç kasabasında.
Yenişemeyenlerin, bileği bükülemeyenlerin savaşı başlamış.
Günler günleri kovalamış. Şehrin içinden gelen sesler o kadar korkunçmuş ki; ordular oranın yakınına bile gidemezlermiş korkudan.
Haftalar sonra sesler birden kesilmiş.
Erlik dölü oturduğu yerden kalkmış. Üstündeki toprağı silkelemiş. Ağzında bir türkü şehre doğru ilerlemeye başlamış.
Şehir kapılarını araladığında büyük yıkımı görmüş. İçi mutlulukla dolmuş.
Bin kol birbirini katletmiş. Sadece bir kol ayakta duruyormuş. Vücudundan akan kanın hangisi ona ait bilmeden gözleri dâhil olmak üzere kızıl kan içinde öylece ayakta duran adamın yanına gitmiş Erlik dölü. Eskiden kap kara olan saçları kızıla çalmış. Kan damlarmış saçlarından bile.
Derler ki; yıkandığında kızıl kan üzerinden çıkmamış. Tıpkı göz bebekleri gibi kanın rengi bedenine oturmuş.
“Haydi, benimle geliyorsun” demiş Erlik dölü ve kolundan tutup çekmiş adamı. Adam yerinden kımıldamamış.
Öylece duruyormuş elinde tuttuğu iki kılıç ile. Biri düz ince bir kılıçmış, diğeri ise onun aynısı ama yarısı kadarmış. Her ikisinin de kabzasında şarkı söyleyen bir kadının motifi varmış. Bir tek onun ayakta kalmasının sebebi de zaten sahip olduğu bu kılıçlarmış.
“Senin adın ne?” diye sormuş Tanrı bozuntusu.
Cevap alamamış. Duvar gibi duruyormuş karşısındaki adam.
“Binkılıçtan çıkan tek kılıç. Adın bundan böyle Kılıçkan olsun.” demiş ve sonra adamın alnına dokunmuş. Dokunuşla birlikte adam bayılmış.
Böylece Mezar Taşlarından biri daha hazırmış.