Günlerdir yoldaydı. Geçitvermez denen kuzeydeki sarp kayalıklara gitmesi söylenmiş, o da denileni yapmıştı. Silahsızdı. Kıyafetlerinin de buralara uygun olduğu söylenemezdi. Soluklanmak ve kayalıklara bakmak için durduğu bir anlık zaman da dahi hemen üşüyordu. Ellerini ovuşturup ağzına götürdü. Verdiği nefesin sıcaklığı ile ellerini ısıtmaya çalıştı.
Nafile bir çabaydı. Kayalıklara doğru ilerlemeye devam etti.
Kafasında pek çok soruyla kayalıklara yaklaşırken fark ettiği bir aralığa yöneldi. Herhangi bir yere çıkmasını beklemiyordu elbette ama geceyi geçirebileceği bir yere ihtiyacı vardı. Uzaktan gördüğü yere geldiğinde yanıldığını anladı. Küçük bir aralık olarak düşündüğü yer aslında büyük bir boğazdı. İçeri doğru ilerlemeye başladı. Havada bir ıslık sesi duyduğunda birkaç dakikadır yürüyordu. Islığın kaynağı ayağının ucuna yere saplandığında onu almak için çömeldi. Yerden oku alırken geldiği yeri bulmaya çalışsa da başaramadı. Saklanılabilecek o kadar yer vardı ki, oku atanı bulması zaten bir mucize olurdu.
Ok Çavuş Okuydu. Tıpkı eğitimleri sırasında anlatıldığı gibiydi. Okun ucundaki metalde bir delik vardı ve sesi çıkaran da ok havada süzülürken bu deliğin içinden geçen havaydı.Bu okun hikayesini daha çocukken dinlemişti. Eskilerde büyük bir ülkenin başında kötü bir Hakan varmış. Bu Hakan yaşlandıkça aklını yitirmeye ve uyanıkken dahi kabuslar görmeye başlamış. Hakan’ın zayıflığından faydalanan düşmanlar sınır boylarına saldırmaya başlamışlar. Halk isyan eder, başlarına geçecek bir Hakan arar adamın oğlunun gözlerine bakar ama töreye ters düşmemek için tek kelime bile edemezlermiş. Oğul bir gün talim alanına en iyi okçulardan oluşan yüz asker çağırmış. Elinde tuttuğu metal ucu delik oku göstermiş ve kendisi bunu attığı zaman savaşçıların gözleri bağlı oklarını atarak onu havadaki sesini takip etmelerini istemiş. Başlangıçta az sayıda savaşçı denileni yapabilse de sonraki günler herkes Çavuş Okunu takip etmeyi başarmış. Yapılan ok talimleri sonuç verince bu başarısını göstermek için babasını oraya çağırmış. Çavuş okunu babasına yönlendirmiş. Gözleri bağlı savaşçılar havadaki okun sesini başarıyla takip edince yüz ok da Hakan’ın bedenin de yer bulmuş. Babası ölünce oğul ülkesinin yeni Hakan’ı olarak başa geçmiş. Düzeni tekrar kurmuş. Ülkesi o yaşadığı sürece dirlik içinde kalmış.
Bu defa ise Çavuş Oku uyarı için kullanılmıştı. Daha fazla ilerlemesi istenmiyordu. Şayet durmazsa ikinci bir ok daha atılacaktı. Ancak ikinci atılan oku yüzlerce başka ok da takip edecekti. Bu boğazın etrafındaki okçuların hedefi görmelerine gerek bile yoktu. Atılan Çavuş Okunun çıkardığı sesi takip etmeleri yeterliydi. Böylece sarp kayalıklarda sadece bir savaşçı gözcülük yaparak tüm bölgeyi koruyabilirdi. Yöntem harikaydı.
Olduğu yere bağdaş kurup oturdu. Elbet biri ya da birileri gelecekti. Oturduğu yerde gözlerini kapatmış bir yandan okun detaylarını parmakları ile inceliyor bir yandan da geçmişini düşünüyordu.Düşünceler bu şekilde hızla akıp giderken ayak seslerini duydu. Ne kadar sessiz ilerlediklerine hayran olmamak elde değildi. Pek çok usta savaşçının dâhi duyamayacağı şekilde yaklaşıyorlardı. Onlar gelirken ne duruşunu bozdu ne de gözlerini açtı. Nasılsa gelenlerin niyeti onu öldürmek değildi.
Bir mızrak ucu kolunu dürttü. Gözlerini yavaşça açtı. Sağ elinde Çavuş Okunu tutarak ayağa kalktı. Karşısında on silahlı savaşçı vardı. Belli etmeseler de herhangi bir saldırı için hepsi tetikteydi. Kendi boyu uzundu ve yapılıydı. Yapılı olmasının sebebi küçük yaşlardan beri aldığı eğitimin sonucuydu elbette. Karşısında duran savaşçılarda onun kadar uzun boyluydular ve hepsinin kasları yay gibi gergindi. Bir Pars’ın avına saldırmadan önceki hali gibiydiler.
İskidli Kadın Savaşçılar en ufak bir hareketinde onu öldürebilirlerdi. En azından hiç düşünmeden bunu deneyebilirlerdi. En önde duran ve grubun lideri olduğu anlaşılan kadın savaşçı sordu: “Kimsin ve burada ne arıyorsun?”