Ejderhalarla insanlar ayrı evrenlerde yaşıyorlardı. Bunu arzulayanlar elbette ki kendileri değil Onüçler Meclisiydi. İnsanlarla ejderhalar asla bir araya getirilmemeliydi. Bunun sebebi ise Yazgı Tanrısı Suyla Han’ın gördüğü bir imgeydi.
Onüçlere büyük saygı hatta biraz da korku ile bakan diğer tanrılar ise bu kararı sorgulamamışlardı bile. O nedenle de Ejderhalara hiç biri müdahale etmez, onlar yokmuş gibi davranırlardı. Bu durum işlerine geliyordu açıkçası. Zira bazı ejderhaların özleri en az kendileri kadar kuvvetliydi. (Bu durum bir gün Çınkıs Hanımı adlı çocuk tanrıçanın beyaz bir ejderhayı rüyasında görmesiyle değişecekti.) Ejderhalarda tanrıların ölümlüler üzerinde oynadıkları oyunları başlangıçta üzüntü ile sonrasında ise umursamazlıkla izler ama müdahale etmezlerdi.
Bir gün Ejderhaların yurduna Sazakanlar saldırdılar. Ejderhalardan daha küçük olan bu yaratıkların onlarla tek ortak noktaları onların Ejderhalara benzemeleriydi. Kalabalık sürü olarak yaşayan bu yaratıklar çok kısa süre içinde Ejderhaları yok etmenin eşiğine getirdiler. Dört ejderha kutsal sayılan on tane yumurtayı korumakla görevlilerdi. Çelen, Sarkan, Badraç ve Sertenay. Ejderhalar için yumurtaların kutsal sayılmasının sebebi ise yumurta içindeki yavrunun ne vakit onu kırıp çıkacağı belli olmadığındandı. Yumurtalar onlarca çağ kırılmadan durabilirdi. Dört ejderha canları pahasına yumurtaları korurken zor bir karar almanın eşiğine geldiler.
“Hepsini korumayı hepimiz istiyoruz. Ancak bunu denerken dördümüz de yok olup gideceğiz ve arzuladığımız olmayacak” dedi Çelen.
“Peki ne yapmamızı öneriyorsun” konuşan Sertenaydı. Aralarındaki tek dişi ejderha olan Sertenay.
“Bir tanesini seçip buradan götürmeliyiz”
“Aralarında nasıl bir seçim yapacaksın Çelen. Hepsi bizim için aynı kıymette.”
“Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun? Ancak yapacağımız fedakârlık sadece bir tanesinin yaşaması için yeterli olabilecek.”
Sertenay çekinerek sordu “Sen ne demek istiyorsun?”
“Sarkan ile Badraç da benimle aynı fikirdeler. Senin yumurtalardan biri ile gitmen gerekiyor.”
“Neden ben Çelen? Neden ben geride kalayım. Sizlerden biri gitsin.”
“Bak Sertenay, şuan geride kalan bizlerin en büyük fedakârlığı yaptığını sanıyorsun, ancak zamanla asıl fedakârlığı yapanın kendin olduğunu anlayacaksın.” Dedi Sarkan
“Evet bizler senin kadar güçlü değiliz Sertenay. Sen bir yumurta ile hiç bilmediğin bir yere gidebilecek ve onu orda yumurtadan çıkana kadar saklayıp koruyabilecek aramızdaki tek ejderhasın. O nedenle ay ışığı manasına gelen adın ile seslenmiyor muyuz sana? ” dedi Badraç
“Tamam karar verildi. Çok geç olmadan yapalım. Sürgün kapısı bugün açılacak. Şimdi Sertenay yanında götüreceğin yumurtayı seç.” Dedi Çelen
Fiziksel olarak birbirine benzeyen on yumurta yan yana duruyordu. Sol en baştan başlayarak sırayla burunu onlara değdirerek ilerlemeye başladı. Yedinci yumurtaya geldiğinde durdu. Kül renginde olan bu yumurtanın kenarlarında koyu gri çizgiler vardı. Bu onun başlangıçta çatlamış olduğu gibi bir yanılgı içine girilmesine sebep oluyordu. Bu yumurtayı seçti.
Sona kalan dört ejderha kızıl kayaların tepesindeki düzlükte toplandılar. Gün doğarken gökyüzünün bulutlar ardında büründüğü rengi görüp de hoşuna giden tanrılar sanki o rengi kullanarak bu kayalığı yaratmışlardı. Sonsuza doğru uzanan bozkırın ortasındaki yekpare tek parçadan oluşan bu büyük kayalığın üstü onlarca ejderhanın rahatlıkla durabilmesi için düzeltilmiş gibiydi. Sözsüz vedalar yapıldıktan sonra üç ejderha kayalığın tam ortasına çizilmiş olan üçgenin kenarlarına geçtiler. İçlerindeki kadim büyüyü çağırdıklarında karınlarının altından başlayan parlama giderek arttı. Sonsuz gibi geçen bir zamanın ardından tüm bedenleri o kadar parlıyordu ki Sertenay o yöne bakamaz olmuştu. Sanki sözleşmişler gibi üçü de aynı anda kafalarını yukarı kaldırıp nefes verdiler. Verdikleri nefes ile birlikte vücutlarını saran parlaklık azalırken bu defa havada asılı bir üçgen şekli ortaya çıktı. Tüm yaşam özlerini bu üçgene yönlendiren ejderhalar son kez hep birlikte kükredikten sonra bedenleri de oluşturdukları üçgenin içinde sönüp gitti.
Sürgün Kapısı açılmıştı. Sertenay, havalandı. Onun bu kapıdan geçebilmesi için yok olup giden canlar ardında ama aklında tutarak tuttuğu yumurta ile birlikte kapıdan geçti.
Taşkın sırasında oradaydı. Tanrıların ulaşabileceği deliliği görüp ölümlüler adına bir kez daha üzüntü hissetmişti.