Birinci kitaptan çıkarılmış hikayeler – Hayalet Ayı’nın köye saldırısı

Bitmeyen Yazıt – Binyıl Savaşları adlı serinin ilk kitabını yazarken kahramanların direkt bağlı olduğu yada dolaylı olarak etkilendiği pek çok hikaye yazmıştım. Ancak bu hikayeleri çıkarmak zorunda kaldım.

Bazılarını diğer kitaplarda kullanabilirim diye umuyorum. Ancak bazı hikayeler var ki hiçbir şekilde kullanılamayacak. Tıpkı Yaman’ın köyüne saldıran Hayalet Ayının hikayesi gibi.

İşte kısa ama benim sevdiğim bir hikaye:

Hayalet Ayı uzun süredir ağaçların arasından köyü izliyordu. Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı buraya geldiğinden beri parlak diski üç defadır görüyordu. Rüzgâr köyde yaşayanların seslerini taşıyordu kulaklarına. Bu sabırsızlanmasına sebep oluyordu. Kaç zamandır beslenememişti ve karnı çok açtı. En iyi av savaşmadan yenilendi. Bunu biliyordu. O nedenle de bekleyecekti. Doğuştan gelen büyüsü onu ağaçların içinde görünmez yapmıştı.

Parlak diskin ısısı toprağa düşmeye başladığı sırada avcıların köyden ayrıldığını gördü. Sabrı işe yaramıştı. Az daha beklemesi gerekiyordu o kadar. Isı veren kaybolduğunda insanlar uyuyacaklardı. Genzinden bir hırıltı çıktı.  Mutluydu.

Yürürken pençe izleri arkasında kaybolduğundan görünmeden yavaş yavaş köye yaklaşmış ve ormana en yakın ilk evin yanına kadar rahatça gelebilmişti. Ön ayaklarının üstüne kalktı ve sağ pençesiyle kapıya vurdu. Canavarın bir tek darbesiyle kapı ve kapıyı tutan duvar paramparça olmuştu. İçerdeydi. Evdeki insanlar uykularından korkuyla kalkmışlardı. Görünür oldu. Avını beklerken ya da takip ederken görünmez olmak güzeldi ama sonrasında görünür olmak daha keyifliydi. Hayalet Ayıyı karşılarında gördüklerinde yapabilecekleri hiç bir şey olmadığını biliyorlardı. Tek bir pençe vuruşu ile iki insan oracıkta hemen ölmüşlerdi. Parçalanmış cesetlerin üstüne çullanan Hayalet Ayı eve girdikten kısa bir süre sonra işini bitirmişti. Ama karnı hala açtı. Bir sonraki eve hızını kesmeden daldı. Devasa canavarın darbesiyle kapı ve yan duvarlar dağıldı. Üstüne yıkılan çatıyı hiç umursamadan yemeklerine atıldı.

Köy halkının ayaklanması bir şey ifade etmiyordu onun için. En yakındaki diğer eve bu kez direkt duvardan girdi. İnsanlar gürültüyü duymuşlardı. Dişi insan ve onun yavrusu birbirlerine sarılmış bir köşede ağlıyorlardı.  Kafası ve pençeleri kızıla boyanmıştı. Onu gördüklerinde korkuyla bağırdılar. Hemen yanından bir hareket sezdi. Evin erkeği elinde kargısıyla ona doğru atılmıştı. İnsan daha havadayken bir pençe darbesiyle onu geldiği istikamete geri gönderdi. Kemikleri darbenin etkisiyle kırılmıştı. Duvara çarptığı sırada çoktan ölmüştü. Çarptığı yerde kırmızı iz bırakarak aşağı kaydı. Erkek bekleyebilirdi, önce dişileri yemek için döndü.

Karnı doymuştu. Şimdilik. Köylüler ellerinde meşaleler ve kargılarla gelmişlerdi. Ama çabaları boşunaydı. Ayrıca bu gece daha fazlasını yemek istemiyordu. Bir gün olur da yine çok acıkırsa buraya gelebilirdi. Yıkılmış evden karlı geceye çıktığında büyüsünü çağırdı. İnsanlardan çok fazla uzakta olmamasına rağmen hiçbiri onu göremiyordu. Geceyle bir bütün oldu. Arkasındaki ayak izlerinin kaybolduğunu da bildiğinden rahat bir şekilde geldiği yöne doğru yürüdü.