Eskiden…

Eskiden buralarda Orman varmış. İnanabiliyor musun, binlerce ağaç yan yana…

Buraya gezmeye gelirlermiş. Evet evet gezmeye gelirlermiş. Temiz havası varmış buraların.

Güneş üzerine vurunca parıl parıl parlayan masmavi engin denizden esen rüzgarla birlikte gelen kokuyu içlerine çeker bir “ohh” derlermiş.

Eskiden…

O zamanlar kırk derece sıcaklık olduğunda “Off be … bu ne sıcak derlermiş.“ E tabii şimdilerde komik geliyor ama, öyleymiş işte…

Ağaçların altındaki gölgelik alanlara girenler rahatlarlarmış. Çünkü buralar serin olurmuş.

Mavi gökyüzü. Evet evet eskiden maviymis ya işte…

Ağaçlar o kadar büyük ve sıkmış ki, kafalarını kaldırıp mavi gökyüzünü görmek isteyenler sadece ağaçların dallarının arasından görebilirlermiş.

Eskiden…

Yürüdüğün toprağın üstü kadar altı da canlıymış. Karıncalar varmış, solucanlar ve daha adını unuttuğumuz bir sürü canlı. Yürürüken tavşanlar görürlermiş, kaplumbağalar, kirpiler…

Arılar, Kelebekler uçarmış buralarda…

Geyikler ve Yaban Domuzları varmış bu ormanlarda. Yok artık deme işte. Aç telefonunu oku. Okumak deyince aklıma geldi. Şimdi bu söylediğime asla inanmayacaksın ama ben yine de söyleyeyim, hani şu Newyork Tarih Müzesinde yılda bir ziyaretçilere gösterilen o ünlü tarihi parça var ya hani. „Kitap…“ Hah işte onlardan eskiden her yerde varmış. Milyonlarca hem de…

Kimse tenezzül edip de okumaz ve bilmedikleri konularda biliyormuş gibi yorum yaparlarmış. Evet evet şimdilerde de aynı. Değişmedi yani…

Hani az önce eskiden gökyüzü masmaviymis demistim ya. Orada eskiden kuşlar uçarmış. Hayır hayır çıldırmadım. Gerçekten kuşlar uçarmış. Orman içindeki yuvalarında öten kuşların sesleri o kadar güzelmiş ki, dinlemeye doyamazlarmış. Hani bizim telefonların zil sesi olan kuş sesleri var ya onlardan bahsediyorum. Eskiden canlı canlı dinleyebiliyormuşlar.

Eskiden…

Orman içinde yürürken hafifçe esen rüzgarda ağaçların yaprakları kıpır kıpır oynarmış. Sanki gelenlere hoşgeldiniz dermiş gibi. İyi ki geldiniz dermiş gibi.

Hepimiz şimdilerde „Schmack“ kullanıyoruz. Güya dünya da geçmiste var olan tüm meyve, sebze ve etlerin tadını alabiliyormuşuz bu makineden gelen püreden. Eskiden Elma ısırılarak yenebiliyormuş. Isırdığında elmanın suyu insanin ağzının kenarından akarmış. O kadar yani…

Bana deliymişim gibi bakma. İnanmıyorsan sen de araştır. Masmavi denizlerde balıklar yaşarmış. Onları ağlarla yakalarlarmış. Meyveleri ağaçlardan toplarlarmış. Yemyeşil, sulu sulu ekşi Erikleri toplayıp yerlermiş.

Eskiden…

Eskiden bu tepeden sağ tarafa bakanlar; masmavi gökyüzünün altında yatan, üstünde kuşların, içinde balıkların olduğu, güneş ışınları vurunca elmas gibi parlayan masmavi denizi görürmüş. Sol tarafa bakanlar; yüzlerce, binlerce, onbinlerce ağacın bir arada olduğu, her yerinden yaşam fışkıran ormanları görürlermiş.

Eskiden insanlar ağaçların arasında burunları ile derin bir nefeste aldıkları kokudan mest olur, o aldıkları nefesi bırakmak istemezlermiş. Dikenli çalılara ellerini sokar Böğürtlen toplarlarmış. Parmaklarına diken batarsa da ağızlarına parmaklarını sokar, şöyle bi emdikten sonra gülerek Böğürtlen toplamaya devam ederlermiş.

Evet evet haklısın, eskiden dışarı çıktıklarında bu özel kıyafetleri de giymezlermiş. Hava zehirli değilmiş eskiden. İsterlerse vücutlarını açıkta bırakan kiyafetler giyebilirlermiş.

Herşey ormaları yakıp kül etmeleri ile başlamış.

Evet, evet keşke o zamanlarda yaşasaydık…

Eskiden…

Erkan…

Doğduk…

Başladık koşmaya…

Üç kız kardeşten doğma yedi çocuktuk biz. Birlikte büyüdük. Birlikte yedik içtik. O üç kardeş bizi birbirimizden hiç ayırmadı. Biz de birbirimizden ayrılmadık.

Hatırlıyorum da Süpermen gibi uçsun diye kollarımızdaydı sürekli. Sonra büyüdü kocaman oldu. Düşüncelerimiz ile büyüttüğümüz çocuğun düşüncelerine yetişemez olduk. Küçükken tek derdi o şekle girmeyen saçlarıydı. Büyüdü dertleri farklılaştı. Birlikte çözmeye çalıştık o dertleri. Kimi zaman başardık kimi zaman başaramadık. Bazen birbirimizle kavga ettik bazen birlikte başkalarına karşı…

Erkan yarışta çok gerilerdeydi ve ipi göğüslemesi hiç beklenmiyordu. Son anda bir atak yaptı… İlk önce dostlarını geçti, hemen ardından abilerini ve ablalarını…

Keşke geçmeseydi…

Bira içtik birlikte, rakı içtik birlikte… O sohbetlerde neler konuşmadık ki…

Bir zaman geldi o kollarımızda uçurduğumuz küçük süpermen evlendi. Sonra çocuğu oldu…

Dedim ya yarışta gerilerdeydi. E ben bile ondan sekiz yıl önde başlamıştım. Beni geçmesi nasıl mümkün olabilirdi? Ama geçti işte… Sonra sırayla teyze ve amcalarına fark attı. Hala ve dayılarına…

Keşke hiçbirini geçmeseydi…

Hepimiz evlendik. Damat geldi, gelinler geldi sonra çocuklar geldi derken olduk mu KOCAAILE…. Araya mesafeler girdiyinde teknolojiden faydalananıp haberleşmeye devam ettik.

Yarışı hiç kazanmaması gerekiyordu. Ama En son anne ve babasını da geçip ipi göğüsledi 18 Temmuz 2021 sabahı…

Kazanması mümkün olmayan yarışı kazandı… Yorgun doğmuşum, aceleye gerek yok diyen adam, hepimizi geçti….

Keşke geçmeseydi…

Kuzen diyince yabancıymış gibi geliyor. Teyze oğlu demeye de dilim varmıyor. Küçük kardeşlerimden biri öldü 18 Temmuz sabahı. 7 kardeşin 6 numarası…

Kusura bakma Erkanım; yakama takamadım resmini, taşıyamadım cenazeni, kürekle toprak atamadım üstüne ve yiyemedim helvanı…