Kara Gözlüm sanki uçuyordu. Öne atılıyor ama sanki daha arka ayakları yere değmeden tekrar atılıyordu.
Kuru dere yatağının civarındaki tek köye Tahta Köprüye gidiyordu. Balca onu subaşında bekleyeceğini söylemişti ve işte oradaydı. Balköpüğü renkli gözleri kara atın üstündeki genci görünce mutlulukla ışıldadı. Kumral uzun saçlarının uçları belinde hafifçe kıvrılıyordu. Üstünde tüm Tahta Köprülü genç kızların giydiği gibi çiçekli bir elbise vardı.
Buluşmalarına az bir mesafe kala adam atının yularını çekip onun durmasını beklemeden aşağı atladı ve kıza doğru koşmaya başladı. Kız da ona doğru…
Birbirlerine sarıldıklarında zaman durdu. Sadece ikisi vardı. Adam kızı kaldırıp kendi etrafında döndürdü. Sonra tekrar sarıldı.
“Balca” dedi. O adam sanki az önce dört kişiyi öldüren adam değildi. Narin yapılı kızı kollarında paha biçilmez bir hazineymiş gibi tutuyordu. Sağ eliyle kızın yanağına gelen saçlarını alıp kulağının ardına koydu. Sonra sağ elinin tersi ile yanağını okşadı. Yine “Balca” dedi. “Balcam”
“Deli… Geç kaldın”
“Biliyorum. Yapmam gereken bir şey vardı ve o uzadı. Üzgünüm.”
“Olsun. Yine de geldin ya…”
“Gelmez miyim Balcam, ölüm bile buraya gelmemi engelleyemez. Duydun mu beni, ölüm bile”
“Deli, kaç kere böyle konuşmamalısın diye seni uyardım. Bir gün Tanrılar seni duyacak. Onları kızdıracaksın.”
“Bana hiçbir şey yapamazlar. Korkmuyorum hiçbirinden. Kainatta korktuğum tek bir kişi var Balcam, o da sensin. Bir gün olurda beni sevmekten vazgeçersin diye çok korkuyorum. ” dedi ve kızı öptü.
“Deli…” dedi kız “Sen gerçekten Delisin” gülümsedi. Baharın gelmesi ile güneşin dağlardaki karı eritmesi gibi, Deli o gülüşün içinde eriyip gitti.
“Keşke zamanı durdurabilseydim Balcam. Keşke sana sarılsam ve çağlar boyu hiç bırakmasam.”
“Ah Dumrulum, hep gerçekleştiremeyeceğin, sahip olamayacağın şeylerin peşinde koşuyorsun. Ben şu andan, anımızdan mutluyum.”
“Zaman…” diye söze başlaması ile kızın “Eyvah geç kaldım” demesi bir oldu. Kız telaşla Subaşına gelme bahanesi olan daha önceden doldurup kenara koyduğu su testisini aldı ve hızla köye doğru ilerlemeye başladı. “Ben de bunu diyorum zaten Balcam” diyebildi genç savaşçı kızın ardından. “ Zaman olmasa diyorum, onu bizim için durdurabilseydim diyorum.”
“Yarın yine aynı vakitte” dedi kız ardına dönüp. Kız patikanın ardında kaybolana kadar bekledi savaşçı. Sonra az ilerde bekleyen atına atlayıp gerisin geri ama bu kez yavaş yavaş Kara Gözlümü sürmeye başladı. Ne de olsa artık acele edecek bir şeyi kalmamıştı.
O patikanın hemen ardında Tahta Köprü köyü vardı. Çok büyük bir köy değildi. Yirmi iki tane Hane vardı. Bu hanelerden biri de Balca’nın anne ve babasının eviydi.
Babası günlük işlerini bitirmiş, şimdi de odun kesiyordu. Çalışkan bir çiftçiydi kızın babası. “Anam da çalışkandır benim” dedi aklına annesi de geldiğinde. Her sabah kalkar hayvanları besler süt sağar, tavukların altından yumurtalarını toplar sonra kahvaltı ederlerdi. Babası hemen tarlaya gider anası ise evde kalıp işler ile ilgilenirdi. İşini bitirir bitirmez kocasının yanına giderdi.
Odun kesen babasının yanından geçerken adam manalı manalı “ Bir su için o kadar uzağa gitmene gerek yoktu kızım” dedi. “Ben Subaşından içtiğim suyu daha çok seviyorum. Daha bir tatlı sanki” diyerek babasının tekrar cevap vermesine fırsat vermeden evden içeri girdi. Annesi ile de olağanlaşan her zaman ki konuşmasını yaptıktan sonra annesinin akşam sofrası için yaptığı hazırlığa karıştı.
***
Dar helezon şeklindeki merdivenlerden inen kişi merdivenin üstüne konmuş kitapların dağılıp dağılmamasını umursamadan hızla aşağı indi. “Dede” dedi. Gezer Dede daha aşağı inen kişi ona seslenmeden önce, o merdivenlerdeyken susmuştu. Onu dinleyenler de tıpkı Dede gibi aşağı inen kişiye bakmak için kafalarını çevirmişlerdi. Asya, aşağı telaşla ineni görünce hemen ayaklandı. “Aybars ne oldu?” dedi kardeşini iki kolundan tutarak. Ancak kardeşi hiç ona bakmadı. Gözleri Dedeye kilitlenmişti sanki. “Dede, O Yaşıyor…” diyebildi.
Yaşlı adam bastonunu kaldırıp bir kez yere vurdu.
(devamını okumak için lütfen tıklayınız)
“O Yaşıyor… 4. Bölüm” için bir yanıt