Devler topluluk halinde yaşamaz- / yaşayamazlardı. Yaradılışları gereği her canlı ile olduğu gibi kendileriyle de savaşır o nedenle de yeryüzünde dağınık halde yaşarlardı ve bu yaşantılarına da insanlardan uzak mağaralarda ve tepelerde devam ederlerdi. Ölümlü küçük insanlar tavşanlar gibi üremeye ve çoğalmaya – savaşlar, hastalıklar, afetler olmasına rağmen, devam ettirebilmeyi başarabildiklerinden dolayı, sayıları arttıkça devlere ne yaşayacak yer kaldı ne de beslenecek yemek. Aralarından bazıları insan köylerine saldırdılar. Kısa süreli de olsa karınlarını doyurabilseler de günün birinde bir ya da bir grup insan tarafından yok edildiler. O küçük insanların elinden ölüm kaderleri oldu.
Sonra günün birinde Salakana Tepesine doğu ellerinden, saçlarında ve üstünde süs niyetine taşıdığı insan kemikleri ve iki melez oğlu ile birlikte Mastan Kimpir adlı Dev Anası geldi. Dev Anası her iki kardeşten de daha uzun ve daha şişmandı. Koca memeleri karnının altına kadar sarkıyordu ama bunu hiç umursamıyordu. Adları Temir Kula ve Kan Kula olan oğullarını kendisine sonsuz bir itaatkârlıkla bağlı olacak şekilde yetiştirmişti. Melez olmalarına rağmen normal bir dev kadar iriydiler. Ama onlardan daha zeki oldukları kuşku götürmezdi. Temir Kula’nın sadece sol kolunu kaplayan demir bir zırhı varken Kan Kula’nın sağ kolunu kaplayan bir zırhı vardı. Bedenlerinin geri kalan üst kısmı korkutucu derecede şişmiş kasları göstermek için çıplaktı. Her ikisi de boyunlarındaki bir zincirin ucunda metal yuvarlak bir koruyucu kutu içinde insan babalarının gözlerini taşıyorlardı. Ondan geriye bir tek gözleri kalmıştı. Daha onlar küçük birer çocukken Anaları insan babalarını önlerine getirmiş ve onu yemelerini istemişti. Çocuklar yemeklerini kanlı sevdiklerinden dolayı babalarını öldürmemişler ve önce kollarını koparıp yemişler ardından da bacaklarını koparmışlardı. Daha sonrasında kafasını gövdesinden ayırıp yerken akıllarına ondan bir anı saklamak gelmişti. İşe yarar tek parça adamın kafası kalmıştı. Her ikisi de birer göz alıp demir bir kutuya koyarak boyunlarına asmışlardı. İki oğulda da neredeyse birbirinin aynı Demir Ağacından yapılma sopa vardı. Bu sopları bir insanın kaldırıp kullanması mümkün değilken onlar bunu yıkım ve yok etme için rahatlıkla kullanabiliyorlardı. O sopa ile vurdukları insanlar en yakınları tarafından dahi tanınmaz hale geliyorlardı.
Salakana Tepesi insanların yaşam alanlarından uzakta olduğundan dolayı Mastan Kimpir’in hedefleri için çok uygun bir yerdi. Uzun yıllar boyunca Ana ve oğulları tek bir şey için uğraştılar; Bir kent kurmak. Devleri bir araya getirebilecekleri bir kent. Dev Anası, devler ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar insanların karşısında tek başlarına başarısız olacaklarını biliyordu. Tepenin altını oyup buralara hayvan ağılları yaptılar. Böylece acıktıklarında insan köylerine saldırmayacaklardı. Başlangıçta az olsa da sonradan çağrısına cevap gelmeye başladı. Kentte yaşamayı seçen devlerden uymaları istenen birkaç kural vardı:
Mastan Kimpir’e kentte yaşayan herkes “Ana” diye seslenecek. (Devler Anaerkil bir yapıya sahiptiler. Dişiye ‘Ana’ diye hitap ediliyorsa onun liderliği kabul edilmiş demekti)
Ana’nın sözüne itaatsizlik ölümle sonuçlanacak
Kente Melezeler de gelebilecek ve Devler ile eşit sayılacaklar. Aksi bir tavır sergileyenlerin kaderi iki kardeşten birinin elinde belirlenecek
Kentte yaşayan hiçbir dev kendi arasında savaşmayacak, savaşan her iki tarafta yakalanıp öldürülecek
Kentin devamlılığı için herkes çalışacak, çalışmak istemeyenler yaptıkları itaatsizlikten dolayı öldürülecek
Ancak zamanı geldiğinde savaşmaktan ve insan katletmekten kimse mahrum bırakılmayacak
Kurallar kısa, basit ve anlaşılırdı. Bir dev için bile…
Beklenen gün geldiğinde Dev Anası oturduğu tahtta doğruldu “Gidin oğullarım ve bana yeni süsler getirin” dedi.
Temir Kula ve Kan Kula Analarına selam verdikten sonra zırhlı kollarını bir birine vurarak çığlık attılar.
İlk saldırdıkları köyde erkekleri öldürmüş diğer yaşayan insanları ve hayvanları alıp tepeye getirmişlerdi.
“Hayvanlar ağıllara, insanlar Anamızın sofrasına” diye seslendi Kan Kula.